-->

Geçmişten Günümüze Ekonomik Krizler

Dünya ekonomi sistemi iki gruba ayrılır. Bunlar; serbest piyasa sistemi ve 
kumanda ekonomi sistemidir. Aslında gelişen ekonomik yapılar karma adı
verilen, yani bu iki grubun birleşmesinden oluşmuş yeni bir sistem daha
geliştirmiştir. Ayırdığımız bu iki sistemi kısa hatları ile tanıyıp,
geçmişten günümüze yaşanan, ulusal ve özellikle küresel krizlere
değinmek istiyorum. Serbest piyasa sistemi; rekabet koşullarına, üretime
ve yatırım kararlarına devletin müdahale etmediği; tamamen

piyasa
koşullarına göre arz ve talebin oluştuğu sistemlerdir. Liberalizmin
öncüsü Adam SMİTH’in ünlü sözü “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler”
ibaresi bu sistemden türemiştir. Diğer yandan, tüm üretim kaynaklarının
ve malların devletin himayesi altında olan,
üretime ve yatırıma 
devletin (hükümetin) karar verdiği sistemlerde mevcuttur. Bu sistemler
bilindiği üzere kumanda ekonomileridir. Geçmişte; Yugoslavya’nın örnek
olarak gösterilebileceği bu sistemi, günümüzde; Çin, Küba ve Kuzey Kore
uygulamaktadır. Tüm bu genel iki ayrımdan öte, iki sistemi birlikte
uygulayan, sistemlerden herhangi birinin daha ağır bastığı ve sonuç
itibariyle yeni bir sistemi oluşturan “karma” ekonomilerde
bulunmaktadır. Karma ekonomi yapısı günümüzde hemen hemen tüm ülkelerin
uyguladığı veya yakın anlamda bu sisteme sokabileceğimiz bir sistemdir.
Karma ekonomiler, serbest piyasa ve devletin var olduğu, devletin
gerektiği zaman (kriz, durgunluk vb.) para politikaları veya enflasyon
ve deflasyon uygulamaları ile piyasaya müdahale ettiği bir sistemdir.

      Sistemleri bu şekilde tanıdıktan sonra, özellikle Adam SMİTH’in
öncülüğündeki klasik iktisat, piyasanın kendiliğinden işleyebileceği,
tam istihdama ulaşabileceği öngörüsü ile 1930′lardan önce çoğu
ekonomilerde uygulanmaya başlanmıştır. Liberal sistem yaygınlaşacak ve
devlet sadece belli başlı görevleri yerine getirecekti. Liberal sistem
günümüzde çok kriz yaratmış ve kriz yaratmaya meyilli bir düzen
olmaktadır. Kumanda ekonomilerinin günümüzde yavaş yavaş liberal ve daha
da kapital sisteme kaydığı görülmektedir. Globalleşen dünyada bu
serbest piyasa sisteminden kaçmak hemen hemen imkansız gibi görünmekte
ve liberal piyasaların, bu sistemi uygulamayan ekonomilere çeşitli
şekillerde baskı yaptığı görülmektedir. Siyasal ve ticari altyapılı
ambargolar ayakta kalmak zorunda olan ekonomileri daha da
küreselleştirmiş ve liberal piyasaya yönelik hukuki özgürlükler
getirmiştir. Bu sistemin yarattığı ilk ve en büyük krizi 1929 büyük
buhranıdır. İsterseniz piyasaların yaşadığı tüm bu krizleri madde madde
ama kısa notlarla inceleyelim.



- 1929 Dünya Ekonomik Krizi (Büyük Buhran)

Birinci Dünya Savaşı sonucunda oluşan bu kriz, Avrupa ülkelerinin
savaş sonrası ekonomik sorunları itibariyle, para sistemlerini, o
zamanki altın karşılığı emisyon sistemi yerine karşılıksız para basımı
yoluına tercih etmeleri krizin çıkış noktası olmuştur. Amerika’da oluşan
servet birikimi, “balon” olarak yoluna devam etti ve somut kıymetli
kağıtların geleceği öngörülmediğinden, fiyatlar düşüşe geçti. Tüm
dünyayı saran bu borsa çöküntüsü, milyonlarca insanı işsiz bırakıp
üretimi durdurdu. Krizden çıkış politikaları ünlü İngiliz iktisatçı
Keynes tarafından sağlandı.



- 1948 Krizi

İkinci Dünya Savaşı’nın ekonomi üzerinde başlıca etkisi, silah altına
alınan bireylerin ve devlet harcamalarının çoğunun savunma giderlerine
ayrılması, krizin çıkış noktası olmuştur. 1940 ve 1945 yıllarında bu
silahlanma savaşı, tarım ve üretimi hiçe saymış ülkelerin milli
gelirleri büyük oranda düşüş sergilemiştir.



- 1954 Krizi (ulusal)

Türkiye’nin dış sermaye açılımı ve sonucunda oluşan bütçe açıkları
hızlı bir şekilde büyüme gösterdi. Kore savaşından dolayı artan hammadde
ve üretim araçları fiyatları, sermayeyi yalnız bırakmıştır. Dış
sermayeye açılan Türkiye’nin bu durum karşısında, cari açıkları ve kamu
kesimi açıkları yükselmeye devam edince kriz oluşmaya başlamıştır. İlk
serbest piyasa ve dış ticaret açılımı aleyhimize işlemiş ve ithalatı
kısıtlayacak, ihracatı destekleyici politikalara ihtiyaç duyulduğu gözle
görülmüştür.



- 1958 Krizi (ulusal)

Bu yıla kadar Türkiye’nin toplam 250 milyar doları aşan dış borçları,
faizlerin ve en önemlisi anapara borçlarının nasıl ödeneceğine dair
getirdiği endişeler krizin çıkış noktası olmuştur. Bu yılda Türkiye
tarihinde ilk kez moratoryum (bir ülkenin artık borçlarını
ödeyemeyeceğini tek taraflı olarak ilan etmesi) ilan etmiştir.



-1969 Krizi (ulusal)

Diğer krizlere oranla hafif atlatılan bu kriz yüksek ithalat sonucu devalüasyon yapılarak çözüme gidilmiştir.



- 1974 Petrol Krizi

ABD’nin bu yıla kadar parasını altın karşılığı olarak basmaktan
vazgeçmesi sonucu, doların değer kaybı neticesinde, dolar üzerinden
işlem gören petrolün OPEC tarafından, petrol fiyatlarının altın
karşılığı olarak işlem göreceğini ilan etmesi krizin çıkış noktası
olmuştur. Bu dönemde geçmişte hiç olmadığı kadar (yaklaşık 4 kat) petrol
fiyatlarının yükselmesi, üretime ve yatırıma, dolayısıyla talebe balta
vurmuştur.



- 1978 Krizi

Borçlanma kredilerinin faiz oranları bu dönemde düşürülmüş, bunun
sonucunda ithalat ve tüketim hızlı bir yükseliş göstermiştir. Devletler
arasında bu kredilerden oluşan borç bütünü artış arz etmiştir.



- 1986 Krizi (ulusal)

Bu yıl kamu harcamalarının artışı, özellikle bütçe açıklarını geçmişe
oranla hiç olmadığı kadar artırmış (%150) olması, krizin çıkış noktası
olmuştur. Merkez Bankası krize yönelik olarak kur sistemini yeniden
yapılandırmaya çalışmıştır.



- 1994 Krizi (ulusal)

Bu dönemi yaratan faktörler, geçmiş yıllar itibariyle bir yığınak
oluşturmuş ve bu yıl patlak vermiştir. Bu sorunlar kısaca; kamu kesimi
borçları, TL’nin aşırı değeri, özel kesimin iç ve dış borçlara aşırı
yüklenilmesi, enflasyon oranlarının % 100′leri görmesi, borç faizlerinin
%400′leri aşmasıdır. Tüm bu sorunlara yönelik olarak meşhur 1994
kararları alınmıştır.



- 1997 Asya Krizi

Çıkış noktası Tayland olan krizin uzakdoğu ve Rusya gibi ülkelere
sıçraması krizi büyütmüştür. Genel anlamda kriz, borçlanma
yeterliliklerinde mali bir kuralın veya sistemin olmaması/yeterince
işlememesi, uluslararası ekonomik kuruluşların bu yetersizliklere
seyirci kalması olarak gösterilebilir.



- Kasım 2000 Krizi (ulusal)

Bu dönemde Türk Lirasının değerinde oluşan artış süregelmiş, ithalat
artışları devam etmiş, ihracatın geri planda kalması ve cari oranın
denge kaybı krizi tetiklemiştir.



- Şubat 2001 Krizi (ulusal)

Bu dönemde geçmiş yıldaki krizden ötürü banka ve finansal kurumlar büyük etki görmüş ve çok sayıda banka iflas etmiştir.



- 2008 Küresel Ekonomik Krizi

ABD’de artan konut piyasası, bankaları bu piyasaya yöneltmiş ve
özellikle orta kesim tüketiciye mortage adı verilen yüksek risk yüksek
getiri hedefleyen uzun vadeli konut kredisi arz etmişlerdir. Hatta
bankalar aç gözlülükleri neticesinde, mevduatlarını aşan bir şekilde,
Avrupa ve Asyadan borçlanıp, kredi vermeye devam etmişlerdir. Bu kredi
sözleşmeleri, sermaye piyasasında alınıp satılmaya başlamış, değerli
kıymetler haline gelmiştir. Kredilerin geri ödenmesinin imkansızlığı
anlaşılınca, kıymetleri elinde bulunduran kişilerin panikleri ve
neticesinde tüketicilerin iflasları krizi ateşlemiştir. Krizin somut
başlangıcı, Amerikada “Lehmon Brothers” bankasının iflası olmuştur.

0 yorum